Yürüyüş için Kızılcahamam Karga Sekmez ‘in doğusuna düşen 1300 metre yüksekliğindeki Kırköy’deyiz. Saat 9:45 sularında aracımızı köyde uygun bir yere park edip hazırlıklarımızı yapıyoruz. Tozlukları kuşanıyoruz. Köyde kar yok, ama yukarda ne var bilmiyoruz, hedefimiz 1800 metre rakımlı Hodulcatepe olunca, yukarıda, soğukta ve karda giyinmektense , bu işi şimdiden halletmek en iyisi diye düşünüyoruz. Sadi Abi’nin liderliğinde küçük adımlarla başlıyoruz yürüyüşe, hava oldukça nemli ve yerler ıslak. Yukarılarda ne var diye meraklı bakışlar atıyoruz tepelere ama sisten hiç bir şey görünmüyor. Bir müddet sonra ısınan bedenlerimizi terleyip ıslatmamak için, fazlaları çantaya aldığımız küçük bir üst değiştirme molası veriyoruz. Yavaş yavaş etrafa serpilmiş ıslak kar örtüsü beliriyor. Köye uzanan vadinin içinden ilerliyoruz bir süre. Kısa bir görüş mesafemiz olsa da yakın tepelerin beyazlamaya başladığını görüyoruz. Yükseldikçe kar kalınlığı artıyor. 1500 -1600 metrelerde derinleşen kar ile birlikte sis de yoğunlaşıyor. Zaman zaman kısa süreli hafif kar yağışı da var. Yumuşak karda sıra ile iz açıyoruz. Sisin etkisi ile etraftaki ağaçlar silikleşiyor ve hayalden birer görüntü oluyorlar. Çiçek toplama molası verdiğim zamanlarda ekip arkadaşlarımın siste yavaşça kaybolduklarını, sanki bir huzura gittiklerini görüyorum. Kar yağışını ve sisi dinliyorum. Bazen durup boşluğu, sessizliği, huzuru hissetmeye çalışıyorum. Hodulcatepe’ye doğru sırt hatlarını takip ediyoruz, rotanın çoğu yerinde orman yolundan ilerliyoruz 1700 metrelere ulaştığımızda kar kalınlığı bileklerimize ulaşıyor, özellikle zirveye yakın noktalarda rüzgarın karı biriktirdiği yerlerde ilerlemek zor oluyor. 1800 metreye 13:30 gibi ulaşıyoruz. Çam ağaçlarında ve zeminde nefis bir kar örtüsü var. Kendimize rüzgar almayan uygun bir yer buluyoruz.
Ağaçların arasında, rüzgarsız korunaklı bir yerde öğle yemeğimizi yiyoruz ve termoslardan sıcak içeceklerimizle ısınıyoruz. Yarım saatlik bir mola sonrası 14:00’te dönüş için harekete geçiyoruz. Bu sırada kar yağışı ve tipi başlıyor. Yemek molasını tam zamanında vermişiz, gelirken bu tipi işimizi çok zorlaştırırdı doğrusu. Şimdi bir an önce aşağılara, daha sakin olduğunu düşündüğümüz noktalara ulaşmak için hızla inişe geçiyoruz. Her yer her şey bembeyaz, balaklavanın küçük penceresinden bakıp tipide hemen önümdeki ekip arkadaşımı ancak takip edebiliyorum. Neyseki uzun sürmüyor, biz zirveden uzaklaştıkça, üstümüze koşturup duran kar taneleri sakinleşiyorlar. İnişe devam ediyoruz, bulutlar yükseliyor ve bir ara güneşe doğru yürümeye başlıyoruz. İkindi ışığı tepelere vurup etrafı sıcak bir renge boyuyor. Bulutlar güneşle birlikte yapacakları gün batımı gösterisine hazırlanıyorlar. Harika bir gökyüzüne şahit oluyoruz. Tatlı bir ikindi ışığında, küçük sohbetler ile alaca karanlık zamanı 16:10’da köye ulaşıyoruz. Güneş ve bulutlar bize gösterilerinin son karelerinde köye yakın göletten turuncu ve kızıl bir yansıma sunuyorlar. Köyden tereyağı, iğde ve elma alışverişinden sonra mutlu bir yüz , içten dinlenmiş bir halde, tatlı bir beden yorgunluğuyla evlerimize dönüyoruz.