Blog

5 Ağustos 2009

Süphan Dağı (4056 metre) Tırmanışı

22 – 29 Temmuz 2009

Bana heyecanı ve korkuyu aynı yoğunlukta yaşatan o güzel dağ. Slaytlarını gördüğümde heyecana kapılıp gitmeliyim dediğim ve çok zor tırmandığım dağa, tekrar gitme isteğiyle yaşadığım heyecan ve yapamazsam korkusu! Korkularımı şehirde bırakıp heyecanımın peşinden gittim.

 

Antalya İl Temsilcisi Ömer Faruk GÜLŞEN’ in liderliğinde gerçekleştirdiğimiz etkinliğe ben Ankara’ dan katıldım. Havanın bulutlu olması nedeniyle gökyüzünden yerküreyi görme şansım pek yoktu. Ben de bulutlarla dans ettim. Ucak inişe geçtiğinde Van gölünün seyri! tarifi imkansız.

 

Antalya’ dan katılan Ahmet TEZEL de o tarihte Ankara’ da olduğundan Van’ a birlikte gittik. Van havaalanında Antalya’ dan gelecek arkadaşları beklerken bol bol çay içip sohbet ettik. Saat 15 30 da arkadaşlar geldi, bizi Ömer hocanın kayınbiraderi Fehmi Bey karşıladı. Bizleri Adilcevaz a götürecek kırmızı dolmuşumuza bindik, çok acıkmıştık, güzel bir kebapçıya gittik, kaburga yedik.Saat 17 00 de Van dan hareket ettik. Saat 18 50 de Adilcevaz’ da konaklayacağımız Cevizlibağ oteline geldik. Süphan Doğa Sporları Kulübü Başkanı Adem GÜL ve Muş tan katılan üç arkadaş bizi bekliyordu. Kısa bir tanışma süreci sonrası Ömer Hoca 19 30 da toplantı var dedi. Arkadaşlar oda anahtarlarını almaya çalışırken ben koşar adım göl kenarına gittim. Botlarımı çıkardım (fırlatmak geldi içimden de dağlarda onsuz yapamazdım) ve suya girdim, biraz yürüdüm, balık tutan çocuklara tuttukları balığın adını sordum aldığım yanıt hep aynıydı, BALIK! Birden ortaokula ilk başladığım günlerde sınıf öğretmeninin sorduğu soru geldi aklıma “çocuklar en çok hangi balığı seversiniz”? Göl kenarına kumların üzerine oturup hüzünle geçmişe bir yolculuk yaptım. O soruyla karşılaşıncaya kadar hamsiden başka balık olabileceği aklıma bile gelmemişti.Çünkü babam kasabaya gittiğinde bazen hamsi alırdı.Oysa verilen yanıtlardan ne kadar çok balık çeşidi olduğunu öğrenmiştim.Düşlerimden kopup, toplantı gerçeğini hatırladım, koşar adım otele geldim toplantı başlayalı bir kaç dakika olmuştu! ben kendi haneme bir eksi koydum ve etkinlik süresince bir daha tekrarlamadım. Toplantı sonrası hep birlikte Süphan Doğa Sporları Kulübüne gittik. Küçük sevimli ve renkli döşenmiş bir kulup. Ceviz reçeli ikram ettiler, o bölgede yapılıyormuş, değişik hoş, bir o kadarda sağlıklıymış.Adilcevaz’ da gece turu atıp otele döndük.

 

23.Tem. Perşembe: Sabah biraz geç kalktım, kahvaltı sonrası Adilcevaz’ ı keşfe çıktım. Sokaklarında dolaştım Fenerin Karşısında sapa sağlam ayakta duran küçük bir cami vardı oraya gittim. Mimar Sinan yapmış, içini göremedim ama sapa sağlam ayakta durmayı başarmış. Fenere yürüyecektim kayaların arasında yılan olur korkusuyla geri döndüm. Durakta bekleyen bir beye merhaba dedim “başım gözüm üstüne” dedi. Fenere gitmek istiyorum yılan varmıdır diye sordum “yoktur korkma sen git gel aha ben burda oturuyorum” dedi. Fenerin yalnızlığından öte tek başınalığına kısa sürelide olsa eşlik ettim. Gölün turkuaz mavisinde balık arayan martıları seyrettim. Botlarımı çıkarıp göl kenarından çay bahçesine kadar yürüdüm, çayımı içip keyif yaparken ilk defa martı yavrusu gördüm, çok sevimliydi.Gitme vakti yaklaşmıştı otele döndüm, su ekmek ve zirve dönüşü yemek üzere karpuz aldım. Çok güzel bir kaşarlı pide yedim. yolunuz düşerse mutlaka yeyin. 12 30 da kamp alanına hareket ettik.

Saat 16 00 gibi At Yaylası kamp alanına geldik. Çadırlarımızı kurup Ahmet TEZEL ‘in pişirdiği nefis makarnamızı yedik Kemal Beyin odun ateşinde pişirdiği kapkara çaydanlığından çaylarımızı içtik. Sabah erken kalkacağımız için erkenden çadırlarımıza geçtik.

Saat 03 00 da kalkıp, Saat 04 00 de sabahın alaca karanlığında başladık tırmanmaya. Yüzümüz zirveye dönükken güneşin kızılıyla Van Gölünün mavisi renkten renge giriyordu.

Kısa süreli seyirler yapıyor tekrar yolumuza devam ediyorduk. Biz yaklaştık dedikçe Süphan uzaklaşıyordu. Ara ara yaz yağmuru eşlik etti, zirvenin eteklerinde kar ve dolu yağdı. Saat 12 00 gibi zirvedeydik.

 

Başarmak!!! Kendimizi rüzgardan koruyacak bir yer bulup, öyle yemeğimizi yedik biraz dinlendik ve dönüşe geçtik. Zirvenin etekleri ve göllerin olduğu bölgeler karla kaplı olduğu için ben yine gölleri göremeden döndüm. Saat 18 00 gibi kampa geldiğimizde bizi, Adilcevaz’dan kamp alanına götüren şoförümüz yorgunluk çayı yapmıştı. Van gölünü seyre dalıp, çayımızı yudumlarken,

 

Dr. Ercan Bey in “Süphan Dağı Çocukları” başlıklı fotoğraf çekimlerine konu mankenliği yaptık. Yorulmuştuk, herkes çadırlarına çekildiğinde, çadırımın önünde oturup farkında olmadan süpürdüğüm yıldızları geri topladım, gözlerimi kamaştıran ışıltıları gecenin karanlığında içimi aydınlattı. Sabah kuş sesleriyle uyandık, kahvaltı sonrası Adilcevaz a hareket ettik.

 

Adilcevaz’ da hiç vakit kaybetmeden Muş’ a hareket ettik.Süpriz bir gelişme oldu, MUDOKS Yönetim kurulu üyesi Ayhan ÖZMEN bizleri Andok dağına zirveye davet etmişti. Ömer hoca Andok dağını öyle bir anlatmıştı ki, anlatılanları görmek ve hissederek yaşamak için bundan güzel ne olabilirdi. Davete icabet etmek üzere Muş’ a doğru yola çıktık.

 

Andok zirve ve Muş ta geçen süreleri de ayrıca paylaşmak üzere, Süphan Dağının çiçekleri gibi yüzünüz hep güneşe dönük olsun.

 

Fatma Dugan Ankara – Doğa Gezginleri Derneği

Fotoğraflar: Ömer Faruk GÜLŞEN

Faaliyet ve Eğitim Raporları , , ,

Yorum Bırakabilirsiniz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir