Ah güzel İstanbul sende yaşadığım onca güzellikten sonra Ankara bana dar gelmeye başladı.Umarım çabucak geçer esrikliğim.
İstanbul, benim için başından sonuna kadar her karesi ayrı bir keyif, ayrı bir mutluluk olan bir film. Yol arkadaşlarım olanla mutlu olmasını bilen, güler yüzlü ve paylaşabilen. Büyük pay arkadaşlarımın.
Günün alacasında Boğaz Köprüsünden geçerken, güneş yüzünü bizden esirgedi, ama olsun. Ben İstanbuldayım. Denize karşı kahvaltı yaşanması gereken bir lükstü inanın bu kadarını ben bile beklemiyordum.Denizle dolarak ettim kahvaltımı. Sonra Emirgan’da sincaplarla birlikte öyle şen şakrak dolaştık ki.
Vee Salvador Dali. Resimden anlamam belki, ama çok etkilendim. Görmenizi isterdim.
Rumeli Hisarında türkü tutturup,ince ince yağan yağmurda bogazdan geçen gemilere atlayıp düşle gerçek arası bir yolculuk sonrası.
Rumeli Feneri; Olmaz böyle bir şey,oysa ben biraz önce Yeditepeli İstanbul’daydım! Ne zaman geldim bu balıkcı kasabasına, başka bir yaşam,doğal ve gösterişten uzak.
Haritalarda gördüğüm, Marmara deniziyle Karadenizin birleştiği boğaza doğru yürüdüm. Başı boş köpekler olmasaydı çay içmeyi tercih edenlere katılmazdım. Korktum yalnız başıma. Çaylar bitip hep bir olunca sağ yanımda dingin bir kısrak Marmara,sol yanımda deli dolu Karadeniz. Bizse yüreğinde sevdalar barındıran efeler gibiydik.
Rumeli Kavağın da yediğimiz sade akşam yemeği değil yaşamın ta kendisi. Pazar sabahı zorlu maraton sonunda vapurumuza binmeyi başardık. Güneş bu kez yanımızdaydı. Bir parça simit uğruna Martılar, Burgazada’ya kadar cığlık çığlık kanat çırptılar peşimiz sıra. Burgazada, benim nazlı adam, ancak yaşanır.
Oyuncak müzesi; Oyuncaksız ama sevgi dolu çocukluğuma bir yolculuk.Sonra, sonrası ver elini yaşadığım yaşanamayası şehir.
Bir yolculuk daha bitti. Bu gezinin yapılması için desteklerini esirgemeyen Gezginder yönetimine ve benimle Yeditepe İstanbulda kaybolmayı göze alabilen yürekli ve güler yüzlü doğa dostlarına teşekürler. Yüzümüz hep güneşe ve dağlara dönük olsun.
Sevgiyle kalın
Fatma Dugan